Yeşil ekonomi için hayati önem taşıyan minerallerin işlenmesinde halihazırda hakim konumda olan Çin, bu madenlerdeki katılımını dünya çapında genişletiyor. Bu, Çinli işletmeler ve ev sahibi topluluklar arasındaki gerilimi de gittikçe artırıyor.
Madencilik yayınlarına, kurumsal, hükümet ve basın kaynaklarına göre, Çin son on yılda dünya çapında pek çok yeni madencilik yatırımı yaptı.
BBC, hisselerine göre Çinli şirketlerin bugün lityumu üreten veya minerali üretmek için yapım aşamasında olan projelerin yüzde 33’ünü kontrol ettiğini hesapladı.
Ancak Çinli işletmeler büyüdükçe, diğer uluslararası madencilik devlerine sıklıkla yöneltilen suiistimallere benzer suçlamalarla karşı karşıya kaldılar.
BBC Küresel Çin Birimi, dünya çapında Çinli şirketlerin de hisse sahibi olduğu, kobalt, nikel ve manganez minerallerinden birini çıkarmak için tasarlanmış en az 62 madencilik projesi belirledi.
Bunların tümü, elektrikli araçlarda kullanılan lityum iyon pillerin yapımında kullanılıyor; bu piller, güneş panelleriyle birlikte artık Çin için yüksek endüstriyel öncelikler arasında yer alıyor. Çin’in pay sahibi olduğu bazı projeler bu minerallerin dünyadaki en büyük üreticileri arasında yer alıyor.
2023 yılında dünya çapında satılan elektrikli araçların yarısından fazlasını üretti
Londra merkezli düşünce kuruluşu Chatham House’a göre Çin, lityum ve kobaltın damıtılmasında uzun süredir lider konumunda ve küresel tedarikteki payı 2022’de her bir mineral için sırasıyla yüzde 72 ve yüzde 68’e ulaşıyordu.
Bunları ve diğer kritik mineralleri damıtma kapasitesi, ülkenin 2023 yılında dünya çapında satılan elektrikli araçların yarısından fazlasını ürettiği, küresel rüzgar türbini üretim kapasitesinin yüzde 60’ına sahip olduğu ve güneş paneli tedarik zincirindeki her aşamanın yüzde 80’ini kontrol ettiği bir seviyeye ulaşmasına yardımcı oldu.
Çin’in sektördeki rolü bu ürünleri dünya çapında daha ucuz ve daha erişilebilir hale getirdi.
Ancak yeşil ekonomi için gerekli olan mineralleri çıkarması ve işlemesi gereken tek ülke Çin değil. BM, dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır sera gazı salımı hedefine ulaşması için, minerallerin kullanımının 2040 yılına kadar altı kat artması gerektiğini söylüyor.
Diğer yandan ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği de Çin kaynaklarına olan bağımlılıklarını azaltmak için stratejiler geliştirdiler.
Çinli şirketlerin denizaşırı madencilik faaliyetlerini artırmasıyla birlikte bu projelerinden kaynaklanabilecek sorunlara ilişkin suçlamalar da giderek arttı.
İş ve İnsan Hakları Kaynak Merkezi adlı bir STK, bu tür sorunların “Çin’in madenciliğine özgü olmadığını” söylüyor. Buna karşın geçen yıl kuruluş, kritik minerallerin çıkarılmasında çalışan Çinli şirketlere karşı, yerel halkın haklarının ihlal edilmesinden ekosistemlere zarar verilmesi ve güvensiz çalışma koşullarına kadar 102 suçlamanın listelendiği bir rapor yayınladı.
Bu suçlamalar 2021 ve 2022 yıllarına aitti. BBC, 2023 yılında STK raporlarında veya basında bildirilen 40’tan fazla suçlama daha tespit etti.
Dünyanın karşıt iki tarafındaki iki ülkeden insanlar bize hikayelerini anlattılar.
‘Nehrin suyu artık içilemez durumda’
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin en güneyindeki Lubumbashi’nin eteklerinde Christophe Kabwita, 2011’den bu yana Jinchuan Grubu’na ait olan Ruashi kobalt madenine karşı ayaklanmaya liderlik ediyor.
Kapısının 500 metre uzağında bulunan açık maden ocağının, kayaları haftada iki veya üç kez patlatmak için patlayıcılar kullanarak hayatlarını mahvettiğini söylüyor. Patlama başlamak üzereyken sirenler, herkese elindeki işi bırakıp siper almaları için bir işaret olarak çalıyor.
“Sıcaklık ne olursa olsun, ister yağmur yağsın ister fırtına essin, evlerimizden çıkıp madenin yakınındaki bir sığınağa gitmek zorundayız” diyor.
Bunun herkes için geçerli olduğunu, hastalar ve yeni doğum yapmış kadınlar da dahil olmak üzere başka hiçbir yerin güvenli olmadığını ekliyor.
2017 yılında Katty Kabazo adlı genç bir kızın okuldan eve giderken bir kayanın çarpması sonucu öldüğü bildirilirken, diğer kayaların da çevredeki evlerin duvarlarına ve çatılarına delikler açtığı söyleniyor.
Ruashi madeni Sözcüsü Elisa Kalasa, “o bölgede küçük bir çocuğun bulunduğunu, kızın orada olmaması gerektiğini ve saçılan kayalardan etkilendiğini” kabul etti.
Kalasa, o günden bu yana, “teknolojiyi geliştirdik ve artık uçan kayaların olmadığı bir patlatma yöntemine sahibiz” dedi.
Ancak BBC’nin İşleme Müdürü Patrick Tshisand farklı bir tablo çizdi: “Madencilik yapıyorsak patlayıcı kullanırız. Patlayıcılar kayaların fırlamasına neden olabilir, halkın madene çok yakın olması nedeniyle onların içine düşebilir… bu yüzden buna benzer çok sayıda kaza yaşadık.”
Kalasa ayrıca 2006 ile 2012 yılları arasında şirketin 300’den fazla aileye madenden daha uzağa taşınmaları için tazminat ödediğini söyledi.
Endonezya’nın uzak Obi Adası’nda, Çinli bir şirket olan Lygend Resources and Technology ile Endonezyalı madencilik devi Harita Group’un ortak olduğu bir maden, Kawasi köyünün çevresindeki ormanları hızla yuttu.
Yerel madenleri izleyen Jatam, köylülerin taşınmaları ve devlet tazminatını kabul etmeleri konusunda baskı altında olduklarını söylüyor. Onlarca aile, teklifleri yetersiz bularak taşınmayı reddetmiş.
Jatam, madene yer açmak için kadim ormanların kesildiğini; nehirlerin ve okyanusların tortuyla dolduğunu ve bir zamanlar el değmemiş deniz ortamını kirlettiğini belgelediklerini söylüyor.
Kawasi köyünde yaşayan öğretmen Nur Hayati, “Nehrin suyu artık içilemez durumda, çok kirli ve genellikle berrak mavi olan deniz, yağmur yağdığında kırmızıya dönüyor” diyor.
Madeni korumak için adaya Endonezya askerleri konuşlandırıldı ve BBC burayı yakın zamanda ziyaret ettiğinde, askeri varlığın gözle görülür şekilde arttığını tespit etti.
Nur, madenin etkisini protesto etmek için Haziran 2018’de Endonezya’nın başkenti Cakarta’ya giden bir grup köylü arasındaydı. Ancak yerel yönetim temsilcisi Samsu Abubakar, BBC’ye halktan çevreye zarar konusunda herhangi bir şikayet gelmediğini söyledi.
Ayrıca Harita Group’un “çevre yönetimi ve izleme yükümlülüklerine uyduğu” sonucuna varan resmi bir raporu da paylaştı.
Harita Group da bize yaptığı açıklamada, “etik iş uygulamalarına ve yerel yasalara sıkı sıkıya bağlı kaldığını” ve “her türlü olumsuz etkiyi gidermek ve azaltmak için sürekli çalıştığını” söyledi.
Ormansızlaşma ve suların kirletildiği iddialarını yalanlayan şirket bağımsız testlerin suyun hükümetin kalite standartlarını karşıladığını gösterdiğini belirtti.
Çin’in payı daha da artabilir
Bir yıl önce, CCCMC olarak bilinen Çin Madencilik Ticaret Odası Çin’in sahip olduğu madencilik projelerine karşı yapılan şikayetleri çözmeyi amaçlayan bir şikayet mekanizması kurmaya başladı.
Odanın Sözcüsü Lelia Li, şirketlerin yerel topluluklarla veya STK’larla etkileşimde bulunma konusunda “hem kültürel hem de linguistik yetenekten yoksun” olduğunu söylüyor.
Ancak mekanizma henüz tam olarak çalışmıyor.
Çin’in yabancı madencilik faaliyetlerine katılımının artacağı kesin görünüyor.
Birleşik Krallık merkezli iklim odaklı düşünce kuruluşu Ember’in Asya Program Direktörü Aditya Lolla, bunun sadece kilit bir pazarı kontrol etmeye yönelik bir “jeopolitik oyun” olmadığını, aynı zamanda iş perspektifinden de mantıklı olduğunu söylüyor.
“Satın almalar Çinli şirketler tarafından yapılıyor çünkü onlar için her şey kârla alakalı” diyor.
Sonuç olarak Çinli işçiler dünya çapındaki madencilik projelerine gönderilmeye devam edecek. Bu projeler onlar için çoğunlukla iyi para kazanma şansı sunuyor.
Kongo’da Çin’e ait kobalt madenlerinde 10 yıl boyunca çalışan Wang Gang bunlardan biri. 48 yaşındaki işçi, şirketin sağladığı yerde kalıyor, personel kantininde yemek yiyor, haftada yedi gün, günde 10 saat çalışıyor ve ayda dört gün izin alıyor.
Çin’in Hubei eyaletindeki ailesinden ayrılmayı kabul ediyor çünkü orada kazanabileceğinden daha fazlasını kazanıyor. Ayrıca Kongo’nun berrak gökyüzünün ve yüksek ormanlarının tadını çıkarıyor.
Yerel maden işçileriyle Fransızca, Svahili ve İngilizce karışımı bir dille iletişim kuruyor ancak şunu söylüyor: “İşle ilgili konular dışında nadiren sohbet ediyoruz.”
Wang Gang kişiyi korumak için kullanılan takma adı.
Emery Makumeno, Byobe Malenga, Lucien Kahozy’nin katkılarıyla hazırlandı.